No.90 - Sokak

-
Aa
+
a
a
a

Merhaba kâinat!

Dün bahar gelmiş. Bunu dün söylemeyi unutmuşuz. Özür dileriz. Bir de, Bahar Noktası, gün – tün eşitliği veyahut ekinoks, hepsi birarada yaşandı. Bunu da söylemeyi unuttuk. Telaşlıydık biraz; Nevruz kutlamalarını seyrediyorduk. Yer yer şedit, yer yer de huzur içinde cereyan eden Nevruz kutlamalarını. Kutlamanın yasaklanmadığı yerlerde huzur, yasaklandığı yerlerde şiddet vardı. Radikal ve Zaman gazeteleri de bu ayrıma dikkat çekiyorlardı manşetlerinde. “Nevruz ateşi, kutlamaların yasaklandığı illeri yaktı,” diyen Zaman gazetesinin yanında Radikal gazetesi de “Polisin Nevruz işgüzarlığı”nı duyuruyordu. Gösteriler sırasında 2 göstericinin öldüğünü, 62 polis ile 9 vatandaşın yaralandığını da söyleyelim.

Baharın gelişi gümbürtülü oldu. Hatırlayacaksınız; ‘ABD Ulusal Kar ve Buz Veri Merkezi’nden yapılan açıklamada, Antarktika’dan 3250 kilometre kare büyüklüğünde (yani, Kıbrıs’tan bile geniş) bir buzulun koptuğu belirtilmişti. İsmi Larsen B olan buzulun kopuşunu, iklim değişikliği konusundaki en ‘ağır’ uyarılardan biri olarak not ederken aynı haberin içinde şöyle bir ayrıntıya da takılmadı değil gözümüz: Amerikalı bilimadamları, daha önce, Antarktika’dan 5500 kilometrekare büyüklüğünde başka bir buzulun kopmuş olduğunu da hatırlatmışlar. Onun ismi de B-22 imiş. Güney Kutbu’na böyle gelirken bahar, NTVMSNBC sitesinde nasıl bir haber gördük dersiniz? Almanya’nın Köln kentindeki Fizik ve Atmosfer Enstitüsü’nde görevli bilimadamı Bernhard Rabus, 3400 kilometrekare büyüklüğündeki bir buz kütlesinin daha Güney Kutbu’ndan sulara açıldığını açıklamış. Onun ismini de merak ederseniz hemen söyleyelim: Thwaites.

Şimdi, evvela B-22, sonra Larsen B ve en nihayetinde Thwaites derken Güney Kutbu toplam 12150 kilometrekare daralmış bulunuyor. Yani, yaklaşık 38 adet İstanbul şehri şu günlerde Güney Okyanusu’nda geziniyor...

Bu ani selleri, bitmekbilmez kuraklıkları, taşkınları, birdenbire yağıp birdenbire eriyen karları, gezegenin etinden et kopar misali denizlere sürüklenen buzulları yazıp duruyoruz ya, Guardian gazetesinin çevre editörü John Vidal de böyle çarpıcı olayların iyi bir ‘çene mesaisi’ sağladığını, ama hemen unutulduğunu yazıyordu gazetesinde. “Gene de,” diyor Vidal, “Onyıllardır ilgi görmeyen bu mesele, şimdi toplumsal ve ekolojik bir değişimin peşinde, geniş bir toplumsal hareket halini almıştır.”

“Kimi istatistikçilerin farketmediği, ulu bilimin ve siyasetçilerin yanlarına yaklaştırmadıkları bu hareket, şimdilerde bir anafor misali hızlanıp yerel ve küresel meseleler arasında gide gele enerji, felaketler, risk ve iş hayatının yanı sıra ekonomi, felsefe, çelişme, fütürizm, şehircilik, ticaret, doğa, genetik, sağlık, gıda arzı, jeopolitika, demokrasi, yardım, yaşam kalitesi, din, tüketicilik ve cemiyetlerle ilgili tartışmaları da tutuşturuyor. Hareketin önemini yitirdiğini düşünenler varsa daha geçen ay İspanya, Norveç, Fransa ve Almanya, Hindistan ve başka yerlerde çevre konularıyla ilgili büyük yürüyüşler olduğunu hatırlatalım. Yarın (23 Mart) Londra’da binlerce kişi sokaklarda olacak küresel ısınmaya karşı. Bu arada, Barcelona’daki Avrupa zirvesinde de küresel konularla ilgili endişelerini dile getirmek için en az 250 bin [hatta, tefrikacılarınızın hesabına göre 300 bin] kişi sokaktaydı.”

Bunu söylerken şu tespitte bulunmaktan da kendini alamıyor Vidal: “Çevrecilik artık orta sınıf beyazların himayesinde değil; gitgide sendikaların, küçük partilerin ve azınlıkların meselesi haline geliyor.” Dolayısıyla, Ağustos sonunda Johannesburg’da toplanacak Rio+10 zirvesinden de ciddi bir sonuç beklemediğini söylüyor. Hele ertesi ay, 11 Eylül’ün birinci yıldönümünde öyle bir his kıyameti kopacak ki diyor Vidal, “Antarktika külliyen erise bile televizyonların altyazılarında belki geçecek, belki geçmeyecek.”

İş bitti mi?..

Kim bilebilir?

‘Sokak’ kelimesi bir yazıda daha geçiyordu bugün. Neyse geliriz oraya da...

Gene Guardian gazetesinde, Martin Woollacott, Irak sorununun aynı zamanda Filistin sorunu olduğunu anlatıyordu.

Diyor ki Woollacott, 1990 Ağustos’unda Irak tankları Kuveyt’e girerken bir şey demişti Saddam; bu prensliğin işgali, Kudüs’un kurtarılmasının ilk adımıdır. Filistin meselesi ile Irak meselesi arasında ilk bağın o gün kurulduğunu ve geçen 10 senede önemini hiç kaybetmediğini anlatıyor. Suudi Prens Abdullah’ın barış planının yeni hiçbir şey içermemesine rağmen çok eski bir kuralı, Oslo sürecinde de içkin olan bir kuralı zımnen de olsa gündeme getirdiğini söylüyor: Toprak yoksa barış da yok! Dolayısıyla, Araplar’dan gelen bir planın ABD’nin gayretiyle hayata geçirilmesinin, Irak’a müdahale konusunda Arap desteğini elde edebilmek için elzem olduğunu söylüyor Woollacott. ABD’nin son zamanlardaki tavrında gözlenen Filistin lehine değişikliğin açıklamasının bu olması gerektiğini belirtiyor, ama bundan bir sonuç çıkmasını da beklemiyor elbette.

Bu noktada, gazeteci ve barış girişimcisi Uri Avnery’nin de şunu dediğini hatırlatalım: “Şimdi Washington’da anlaşılıyor ki Arap kitleleri kazanılmak zorundadır. Şaron’a, birliklerini Ramallah’tan çekmesi için ültimatom verilmesinin nedeni budur."

Ancaak...

Avnery’nin tam da bu cümlesine Stanley Heller imzalı bir itiraz geliyor: “Bu dediğinize bir an olsun inanmıyorum Sayın Avnery. Bush yönetimi, fütursuzluğunun zirvesindedir. İradesini askeri yollarla istediği ülkeye dayatabileceğine (kısmen de haklı olarak) inanmaktadır. Nispeten daha az kirlenmiş (Powell gibi) militaristler, kimi Arap hükûmetlerini vitrinde bulundurmak istiyorlar. Her gün 40 – 50 Filistinli ölürken yapamazlar bunu. Ama, gidebildiği kadar gitsin, diye bakıyorlar. Wolfowitz ve Powell gibi muhafazakârlar, ‘Arap Sokağı’na tepeden bakıp burun kıvırırlarken İsrail’e kesinlikle herhangi bir çözüm dayatmayacaklardır.

İşe yarama şansı bulunan tek hareket, ABD’den, Avrupa’dan ve ‘Arap Sokağı’ndan gelecek bir boykot girişimidir. İş turizminin, entelektüel temasların iptal edilmesi, İsrail ile iş yapan firmalara yatırım yapılmaması ve İsrail’e yapılan yardımlardaki artışın durdurulması teşebbüsü şeklinde ortaya çıkacak bir boykot girişimi. Bu nedenle, bu ay ABD’de başlatılan ‘İsrail Mallarına Boykot’ hareketine katılmanızı öneririm. Hareketin hiçbir örgüt ile bağlantısı yoktur ve katılmak için [email protected] adresine boş bir mesaj gönderebilirsiniz."

Geldik bir kere daha ‘sokak’ kelimesine... Arap ya da bir başkalarınınki; belki de burun kıvrılan sokaktan, hatta belki sanal sokaklardan yükselen sesler kımıldatabilecektir bu akıl almaz umursamazlığı ve fütursuzluğu.

John Vidal’in de, Martin Woollacott’un da haksız çıkmayı istediklerinden eminiz.

Devamı haftaya...